top of page

2022 Türkiye Çocuk Araştırması

  • Yazarın fotoğrafı: Z A
    Z A
  • 3 Nis 2023
  • 3 dakikada okunur

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Ekim - Aralık 2022 tarihleri arasında ülkemiz genelinde gerçekleştirdiği  “Türkiye Çocuk Araştırması” sonuçlarından temel bilgileri yayımladı.

Türkiye'de çocuk politikalarının geliştirilmesi amacıyla çocuk refahı ile ilgili uluslararası karşılaştırılabilir istatistikleri üretmeyi hedefleyen bu araştırma ülkemizin bugünü ve geleceği adına oldukça önemli. Söz konusu çalışmanın mikro verisi, ilgililerine Mayıs’ta sunulacak. Ama şimdilik TÜİK’in resmi web sitesinde yayımladığı temel sonuçlara bir göz atalım:


·        Araştırma kapsamındaki hane sayısı: 9 bin 10

·        Araştırma kapsamına alınan çocuk sayısı: 14 bin 705 

·        Yaş Grubu: 0-17


Araştırmada  3-17 yaş grubundaki çocukların diş fırçalama alışkanlığıyla ilgili sonuç şu: günde en az 1 defa diş fırçalayan oranı %66,5 ve kız çocukları erkek çocuklarına göre daha iyi. Günde bir defadan fazla diş fırçaladığı belirtilen 3-17 yaş grubundaki kız çocukların oranı %36,7 iken erkek çocukların oranı %26,0. Diş fırçalama oranları yaş gruplarına göre incelendiğinde ise yaş ilerledikçe diş fırçalayan çocukların oranının arttığı görülmüş.

5-17 yaş aralığındaki çocuklarda çeşitli işlevsel zorluklar değerlendirilmiş. Görme, duyma, öğrenme, hatırlama, konsantre olma gibi… Bu tabloda ürküten sonuç en çok “kaygı ve depresyon”da. Çalışmada değerlendirilen çocukların %7,3’ünün her gün kaygı yaşadığı, %4,7’sinin ise her gün depresyonda hissettiği raporlanmış. İçinde bulundukları yaş aralığına göre ne büyük bir oran… Ne üzücü bir sonuç! Bir de tabii -özellikle 15-17 yaş arası çocuklarda artan bir oranla- okul derslerinin baskısı altında hissetme sonuçları var araştırmada. 6-17 yaş grubundaki çocuklarda toplam %13,4. Cinsiyet durumuna baktığımızda ise yine kız çocukları, tıpkı diş fırçalama hassasiyetinde olduğu gibi burada da önde… Kızlar, erkek çocuklara göre okul derslerinin baskısı altında daha çok kalıyor. Az önce bahsettiğimiz işlevsel bozukluklar ise elbette ders baskısını hissetmede de dezavantaj. Fakat hiçbir işlevsel zorluğu olmadığı halde yine de okul derslerinin baskısı altında hisseden çocuk oranı %11,4.

Söz konusu yaş gruplarında beslenme alışkanlığına bakıldığında ise durum çok daha vahim. Zira peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini her gün tükettiği belirtilen 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocukların oranı %57,8 olmuş. Anneleri tarafından ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekleri her gün tükettiği belirtilen 6 aylık ve daha yukarı yaştaki çocukların oranı %62,4 iken meyveyi her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %50,5, sebzeyi her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %33,0, et, tavuk veya balığı her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %12,7 ve fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagilleri her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %10,9 olmuş.

 

Şeker veya çikolata gibi tatlıları her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %32,6, cips ve kraker gibi atıştırmalıkları her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı %21,4, kola veya şeker içeren diğer alkolsüz içecekleri her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı ise %15,1.

 

Keşke şeker, cips, kola, ekmek ve makarna gibi ürünlerin yerini peynir, yoğurt, sebze meyve ile doldurabilsek… Üstelik beslenme alışkanlıklarımızı belli bir yaştan sonra radikal bir şekilde değiştirebilmek oldukça zahmetli. (Zaten araştırmada da bu besinleri kullanma sıklığı yaş arttıkça artmış…)Hatta kimi sağlıksız atıştırmalıklar neredeyse “bağımlılık” yapıcı. Çocuklar belli bir olgunluğa erişip beslenmeleriyle ilgili daha akılcı seçimlere başvurmak isteseler de epey zorlanacaklar… Bu yaşlar aslında, tam da sağlıklı beslenmenin bir kültür, bir yaşam biçimi olarak kişinin hayatına yerleşme yaşları. Ekmek, makarna gibi hem fayda hem fiyat açısından görece “ucuz” karbonhidrat yerine balık, tavuk, meyve gibi besinleri her gün tüketebilmek elbette sosyoekonomik anlamda “mümkünlüğün” meselesi… Tıpkı beslenmede olduğu gibi bu araştırmanın tüm verilerine basit bir “ebeveyn bilinci”, “çocuk yetiştirme modeli” ya da “çocukların rastgele seçimleri” gibi pencerelerden değil, çok büyük bir yapbozun farklı farklı parçalarından bakarak değerlendirmek gerekiyor. Mesela araştırmaya göre Annenin/temel bakım verenin eğitim seviyesi arttıkça meyve, sebze, et, tavuk veya balık, peynir ve yoğurt gibi hayvan sütünden yapılan yiyecekleri her gün tüketen çocukların oranı artmış. Bir okul bitirmemiş annelerin/temel bakım verenlerin çocuklarından her gün meyve tüketenlerin oranı %30,6 iken yükseköğretim mezunu olanların çocuklarında bu oran %70,3’ çıkmış. Ama bu sadece çocuğa temel bakım verenin sosyokültürel bilinci mi yoksa artan eğitim seviyesine bağlı olarak daha çok kazanç sağlayabilmek ve mutfak dolaplarını daha zengin doldurabilmekten mi kaynaklı?

Gelelim spor alışkanlığına…. 4-17 yaş grubundaki çocukların spor yaklaşımı sadece haftada en az 1 gün üzerinden değerlendirilmesine rağmen yine de oldukça yetersiz.


 

Oysa sporun direkt faydalarıyla birlikte, gençleri kötü alışkanlıklardan korumak gibi dolaylı faydaları da düşünüldüğünde geleceğimizin “hareket” kabiliyeti sorgulanmaya açık…

Araştırmanın sağlık dışında “cinsiyet” yaklaşımımızla ilgili de önemli sonuçları var; ama sağlıktan çıkmadım bu yazıda. Zaten henüz temel bilgileri verilen sonuçların detaylarını Mayıs ayında yayımlayacak TÜİK. O zaman detaylı verilerle bir yazıda daha bu konuya eğiliriz. Şimdilik bunlarla bir “ön düşünme” sağlayalım… 23 Nisan da yaklaşırken…

Comments


Bana Mesaj Gönderin

© 2024 by Zuleyha Abdulbakioglu

bottom of page